Cumartesi günü taksimde bir grup bisikletli, bisikletlerini
kaldırıp bağırmaya başladı "Bisiklet Bu Sene Moda Olacak". Durdum ve
onlara baktım. Bu ülkede iyiye giden bir şeyler mi var yoksa diye geçti
aklımdan. Benim için Bisiklet kullanımı kültürel olarak gelişmişlik göstergesi.
Böyle düşünmemde pek çok sebep var aslında. Sağlık, çevre dostu, saygılı vb.
Lakin Türkiye olmayan bisiklet yolları,
öküz olmayı erdem kabul etmiş şöförleriyle bir bisikletçi için mezbahadan
farksız. Her şeye rağmen evet kesinlikle
denilebilecek tek şey var bu sene bisiklet moda oldu! Mağaza vitrinlerinden,
bostancı sahiline kadar her yerde bisikletler ile karşılaşıyoruz. Bisikletçiler
için H&M özel bir koleksiyon dahi hazırladı. Piyasadaki bisikletçilerin
önleri eskisinden çok daha kalabalık. Dechatlon'un kapısından girdiğinizde en
çok yoğunluğu bisikletlerin çevresinde görüyorsunuz. Beymen'lerde bisiklet
satılıyor. Ve durmadan saymaya devam edebilirim. -Bana göre bisiklet için en uygun şehir
Erzincan dümdüz yolları ile bence büyükşehir olmadan bisiklet yollarına yatırım
yapmaya başlamalı.- Özetle Bisiklet artık hayatımızın içine fazlasıyla giriyor
şimdi sıra bisiklet markalarına kucak açmakta.
14 Mayıs 2013 Salı
3 Mayıs 2013 Cuma
A JOURNEY: LOUIS VUITTON
Sevdiğim
şeyler arasına Louis Vuitton'un ekleneceğini bir iki hafta önce söyleseydiniz
hadi oradan derdim. Bunun öncelikli nedeni asla bütçe ayıramayacağım kadar
pahalı olması gelecekti, ardından da kullanmadığım bir marka nasıl sevdiğim şeylerden
biri olabilir ki sorusu ortaya çıkacaktı. Şu anda durumun tamamıyla değiştiğini
ve bu özel markanın sevdiğim şeyler kısmını geçerek bayıldığım şeyler konumuna
eriştiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Ha, hala bir LV ürününe sahip değilim, hala
gelecek bir beş yıl boyunca sahip olabilir miyim bilmiyorum ama bugün
gördüklerim ve duyduklarımla hayranlıkla takip edeceğim su götürmez bir gerçek
artık -İşte bunu kesinlikle söyleyebiliyorum-. Peki, ne oldu da birden
düşüncelerim değişti. Kısaca açıklamaya çalışacağım. Bugün İMA adında bir
eğitim merkezinde Aytül Fıratoğlu'nun söyleşisine katıldım. Kendisi LV'nin Türkiye
marka iletişim müdürü. LV'nin geçmişten bugüne yaptıklarıyla ilgili o kadar
keyifli ve detaylı bir anlatım gerçekleştirdi ki LV'ye hayran kaldım
diyebilirim. Öncelikle müşterileri arasında çok paralı az paralı ayrımı
yapmıyor oluşları. Sonrasında müşterilerine kendi çizgilerinde her türlü
hizmeti sağlıyor oluşları- seyahat temalı olmak şartıyla- bu işin ticari kısmı.
Fakat beni benden alan asıl kısım sanata olan katkıları ve mağaza açarken
gösterdikleri duyarlılık. Geçmişi silip yerine yenisini yapma adetini getiren Arap
zihniyetli yönetim için ders olacak nitelikteki bakış açıları. Sanatçıları
destekleyen hatta onları keşfeden ve hayatlarında büyük adımlara neden olan
özel duruşları. Pek çok ünlü kişi ile bedava çalışıp o parayı hayır kurumlarına
göndermeleri. Bu saydıklarım sadece bir kaçı. Mesala kaçımız Diyarbakırlı bir
gencin Türkiye'de dahi tanınmazken LV tarafından Paris'te sergisinin açıldığını
ve hayatı boyunca uçağa dahi binmemiş bir gencin şu anda Paris'te sanat eğitimi
aldığını biliyor? Sanatla bu kadar iç içe olup. Her gittiği topluma saygı
duruşunu eksik etmeyen bir markayı tanımamak ve sevmemek haksızlık olur diye
düşünüyorum. Eşelerseniz hazinelerle dolu geçmişiyle LV sizi bekliyor
olacaktır. Keyfini çıkarın. Bırakın pahalı olsun, bir tane olsun LV olsun.
Bilin ki paranız hak ettiği yere ve kişilere ulaşıyor...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)