28 Kasım 2011 Pazartesi

BEDELLİ YUVARLAK MASA



Feminile-A : Geldiğiniz için teşekkür ederim. Yuvarlak masa sohbetimize isteğe bağlı olarak başlayacağız.

Maschile-Q : Tartışma değil miydi bu.

Feminile-A : Aynı şey değil mi.

Maschile-Q : Ne zamandan beri.

Feminile-A :Peki sizinle başlayalım Q bey.

Maschile-Q : Beklemeyi tercih ederim.

Feminile-Z : Ben bedelli askerliğe karşıyım, bu ülkenin her evladı vatan görevini yerine getirmekle yükümlüdür. O korumaz ise bu korumaz ise kim koruyacak bizleri. Toprak elden gider bütün teröristler sarmış etrafı, yabancılar topraklarımıza gözlerini yıllar öncesinden dikmiş durumda. Yavaş, yavaş her karışı satın alıyorlar satılmadık yer kalmadı ülkede sonumuz Filistin'e  benzeyecek kim koruyacak ülkemizi. Ben şu noktaya parmak basmak istiyorum hayat bizim şehirlerde gördüğü kadar basit  değil ölüm kapınıza gelene kadar anlamazsınız vatanı korumak nedir. Kapı bir gün çalınır ve o zaman vatan ne içindir biliyor musunuz, bizim için o güne kadar da sizin için olduğunu anlamadığınız vatan uğruna kaybettiğiniz ile anlamlanır vatan. Ve o vatan  ayrımcılık yapmamakla yükümlüdür. Böyle saçmalıklarla adam kayırmalarla vatan sevilmez, korunmaz.

Maschile-M : Ben söylediklerine katılmıyorum evet Vicdani ret için söylediklerin geçerli olabilir fakat bazı sorumlulukları olan ve bu ülkeye yarar sağlayan kişilerin ülkeye para desteği yapmaları karşılığı askerlik yapmamaları gayet mantıklı. 40 yaşında olan bir adamı askere alsan ne yapacaksın ama onun vereceği paranın katkısı kendisinden fazla olur.  Bu kadar düze değil her şey elbette bu ülke korunmalı fakat koruması gereken gençler tarafından aksi halde kör bir şekilde devam eder gider bu sistem.

Maschile-V : Ne güzel herkes işine geleni söyleyip geçiyor peki ben askerliğimi 15 ay dağda yaptım benim haklarım nerede.

Feminile-K : Bu konuları neden tartışıyoruz ki her zaman olan ne kadın ne de erkek için değişmez baştaki kimse ve hangisi onun çıkarını destekliyorsa o yapılacak. Ama bana kalırsa da Askeriye bizim en büyük gücümüz oraya kimse dokunmamalı gerektiğinde bizi hükümetten bile koruyabilmeliler. Çocuk oyuncağına döndürdüler işi sonrada bizi birbirimize düşürüyorlar.

Maschile-Q : Anlaşılan hepiniz bu masa etrafında saçmalamak için toplanmışsınız. Hiç askerlik yapmamış ve yapmayacak olan kadınlar bol keseden atarken askerlik yapmış olan hesap soruyor bedelli adayı da çıkarına göre oy kullanıyor. Bol keseden atanın galip geleceği bir yarışma da düzenleyelim bari en azından boşuna 
toplanmamış oluruz burada.

Feminile-A : Sizinde söz hakkınız var.Fak..

Maschile-Q : Fakat ile devam eden cümleleri hiç sevmem madem benimde söz hakkım var o halde bir kaç şeyde ben söyleyeyim değil mi. Öncelikle Vicdani ret nedir iyice bir öğrenin çünkü hiç birinizin bilmediği çok açık sonra bok atarsınız. Askerlik yapan arkadaşım öncelikle sana şunu söylemeliyim ki bende askerlik yaptım ve seninde çok iyi bildiğin şeyi bende biliyorum yani boşuna benim haklarım deme çünkü ne demek istediğimi sen gayet iyi anlıyorsun. Hanımefendilere gelince önce bi gidin askerlik yapın isterseniz sonra konuşuruz oturduğunuz yerden atıp tutması çok kolay anlaşılan ben yaşadıklarımı anlatsam topuklarınız kıçınıza vura vura kaçarsınız ama bu seksist tavrı takınmadan fikrimi söylemek istiyorum. Askerlik her insanın yapabileceği bir şey değil yani her insan asker doğmuyor bu bir yalan. Sonra vatanı koruma meselesi sabah akşam çay dağıtarak, araba yıkayarak, evrak yazarak vatan korunmuyor yani her asker olan aslında vatan koruma görevini icra etmiyor.  Bedelli tamamıyla saçma sapan ucundan azcık alın yetinin mantığıyla oluşturulmuş adaletsiz çözüm vicdani ret ve açıkçası bu kadar gönüllü olan her kadında yapmalı askerliği. Askerlik gönül işi ve benim bu işte hiç gönlüm yok ve inanmayacaksınız ama askerde olupta gönlü olan çok az özetle bu öyle bir tabu ki söyleyebileceklerimin binde birini bile anlatamıyorum çünkü suç varın siz anlayın yanlış te nerede. Sizin zırvalıklarınızı dinleyecek değilim.  Size iyi yuvarlanmalar...


10 Kasım 2011 Perşembe

ŞİŞE PEPSİ İÇTİĞİM ZAMANLARDAN KALMA BİR ALIŞKANLIK



Bir varmış, bir yokmuş.
 
Gökten üç elma düşmüş. 

Şeytan almış götürmüş satamayıp beleş vermiş. 

Su testisi su yolunu göremeden kırılmış.

Bir zamanlar bir baltaya sap olamayacak bir çocuk varmış. Gün gelmiş ve çocuk baltadan vazgeçip sap bile olamamış.

Hikayesi kimsenin anlamadığı bir şekilde isyanla başlamış :
Boyacı olmak istemiyorum arkadaşım. Tamam tembel olabilirim, karnem zayıflarla dolu olabilir, evet öğretmenler ağız birliği yapıp hakkımda yalan dolana başvurmuş olabilirler. Ama bu benim bir bok a sap olamayacağım anlamına mı gelir yoksa sadece iyi bir öğrenci olamadığım anlamına mı? Ayrıca boyacı olmakta nerden çıktı başarısız her öğrenci sadece boyacı mı oluyor bu memlekette!
Benden bir bok olmayacağına karar veren öğretmenlerim bir bok olmuşlar mı bakalım. Karısını dövüp hastanelik eden adam. Kocasını iş arkadaşıyla ( kibarca başka bir bok olmuş öğretmenin biriyle) aldatan kadın. Öğrencisi ile sevişirken tuvalette basılan müdüre, kızları kucağını oturtup orasını burasını mıncıklayan müdür mesela. Yani iyi bir öğrenci olamadığım için benden bir bok olmaz tek koşul bu mudur!
Boyayım mi ağabey?
Boyayayım mi abla?
Zaman su gibi akıp geçti, her geride bıraktığını eskitti üstelik. Ben "q" idim "Q" oldum.  Öğretmenlerim haklı çıktı bir baltaya sap olamadım. Evet bir bok olmadı benden gübre olarak bile kullanılmadım. Ama boyacı da olmadım, hayatımda ne olmak istediysem olamadım, geçen zaman bana şişe Pepsi içtiğim zamanlardan kalma bir alışkanlık bıraktı hep istediğim şeyleri yaptım, yapmaya çalıştım. Ayakkabı boyamadım mı? evet boyadım özellikle askerde ama orada olmayı da hiç istemedim ki. Beni yolumdan şaşırtmak isteyenler hep oldu, tabi şunu hiç bilmediler yapmak istemediğim şeyleri bana zorla yaptırdıkları zamanlarda ben hiç olmadım; İstemediğim bir bölümde okurken, istemediğim bir aşkı yaşarken, istemediğim bir işte çalışırken...
Yıllar, yılları...
Aylar, ayları...
Haftalar, haftaları...
Günler, günleri...
Özetle zaman geleceği kovalarken değişmeyen tek şey vardı.
Bak Asım amcanın oğluna okudu mühendis oldu, mis gibi işi var, evini aldı, arabasını aldı, evlendi seneye de çocukları olacak. Ya sen! Bir baltaya sap olamadın üniversiteye gönderdik diplomanı koydun kenara  süs gibi duruyor. Abuk, sabuk işler peşindesin, öğretmenlerin en başında demişlerdi bu çocuk adam olmaz diye ama biz bir umut iteleye iteleye okuttuk ama anca bu kadar oluyor demek ki.

Bir varmış, bir yokmuş.

Gökten üç elma düşmüş. 

Şeytan almış götürmüş satamayıp beleş vermiş. 

Su testisi su yolunu göremeden kırılmış.

İYİ OLMUŞ OH BE!


1 Kasım 2011 Salı

SADECE 13







Quotidiano,

Bugün gördüm ki dünya'da olanları anlamak pek mümkün değil, doğduğum var olduğum ülkeyi bile anlayamıyorum üstelik. Gerçeklik içerisinde var olmadığım halde anlamıyorum olanları. 14 yaşında terör örgütünün dağ kadrosuna katılan çocuklar, 13 yaşında 26 kişinin tecavüzüne uğrayıp gönüllüydü diyerek ceza indirimi alan insanlar. Ölümler, nefretler, sevgisizlikler...

Çocukluğu şiddet ile geçiren mağdur bile olamayan çocuklar. 

Politika'dan anlamayan bir nesil olarak büyüyüp bir kere bile meydanlara dökülüp sesini yükseltmeyi becerememiş, ezildiğinde susmanın marifet sayıldığı mahalleler, köyler, kasabalarda  büyümüş bugünün gençleri. Paçayı sıyıranlar ve daha 13 yaşına basmadan gelinliğine kefen gibi sarınanlar. Bir yerlerde yanlış yapıyor olduğunu hiç mi düşünmez insan, en azından 13 yaşındaki bir çocuk için kendi rızasıydı derken elini hiç mi vicdanına götürmez.  Yan komşunun çocuğu ortalıkta kim bilir belki senin kocanla, oğlunla, damadınla para karşılığı ilişkiye girerken gözünü nasıl kapar bir insan. Kör olmak bu kadar kolay mı? Çocuğum dağda demek bu kadar basit mi! Neden çocuklara sarılmak bu kadar zor. Büyüyüp asker olacaksın, evleneceksin ritüeline uyup çocuk yapıp sonra sokağa atmak mı bizdeki aile kavramının karşılığı artık. Evlenmek demek düğünde göbek atıp, yatakta fırtınalar koparmaktan mı ibaret oldu. Çocuk yapmak yapabiliyorum bak demek mi? Sonra şans işte bak sokak çocuğu oldu diyerek bir çocuğu etiketlemek mi? Etiketlenmedik insan kaldı mı şu topraklar üzerinde.  

Cahilliğimi mazur gör ama ben bu insanları anlayamadım hiç anlayamayacağım. Korkmadan sokaklarında yürünemeyen bir ülkeyi , ülkedeki insanları bu hale getirenleri;  ölümü marifet bilip dağda ölümü insanlara giydirme hayalleri kuranları, 13 yaşındaki çocukları ölüm örgütlerinin pençesine düşerken izleyenleri, 13 yaşındaki çocuğa tecavüz edenleri, tecavüz edenleri izleyenleri,  tecavüzcülerin suçunu çocuk gönüllüymüş diyerek mazur gösterenleri.  Bütün bunlar olurken benim ve benim gibilerin sadece kınamakla yetindikleri bir dünyayı hiç anlayamayacağım.

Bırak dünyayı kendi var olduğum ülkeyi bile anlamam mümkün değil benim. 

Quotidiano bugün evden çıkmadım. Beynim benim evimdi ve ben dışına çıkamadım.
                                                                                                                                                           
                                                                                                                                                                                    Q