31 Aralık 2012 Pazartesi
30 Aralık 2012 Pazar
SURNAME 2010
Kukla gösterilerinin ne kadar güzel ve göz kamaştırıcı
olabildiğini unutmuşum. Çocukluğumdan kalma anılarda gizlediğim Pinokyo'dan İbişe
her tür kuklayı görerek büyümüş biri olarak kuklaları unutmuş olmam affedilir
şey değil. Kağıthane Sadabat sahnesinde
yeniden karşılaştım kuklalarla hatta İstanbul'un hallerine de. Benim gibi
İstanbul'da doğmuş büyümüş hatta Hacivat-Karagözü bilip, Pinokyo masalını farkı
şekillerde okuyup izlemiş, oyuncaklarıyla oynamış biri hatta bir nesil için
kaçırılmayacak bir rüya alemiydi diyebilirim. Nasıl oldu da yeni izledim bu
oyunu bilmiyorum, ama şu an yeniden izler misin deseler bir saniye bile
düşünmem. Muhteşem kostüm, dekor ve usta işi teksti ile adeta büyülendim ben bu
oyunda. İsterse hiç bir şey anlatmasın, bana hatırlattığı anılar ve içinde
yaşadığım İstanbul'un izlerini taşıması dahi yeterli benim bu oyunu sevmem
için. İçimdeki şenliği, İstanbul'un içindeki şenliği; geçmişimiz, günümüzle
yaşattığımız şenliğimiz devamlı olsun....
LİNK: İBŞT-SURNAME2010
Etiketler:
hacivat karagöz,
ibşt,
İstanbul,
kağıthane,
kukla,
oyun,
surname 2010,
şehir tiyatroları,
Tiyatro
19 Kasım 2012 Pazartesi
En Güzelinden Bir "Fiat 500E"
Son zamanlarda artan elektrikli araba üretmine her geçen gün dahada ısınıyorum. Çevresel, ekonomik özellikleri bir yana bu arabaların kendine özgü bir tarzların var ve ne alaka bende bilmiyorum ama bana çiçek çocukları hatırlatıyorlar. Tabi, bence dünyanın en şahane ve en güzel otomobili olan Fiat 500 bu işe girişince benimde bu yazıyı yazmam şart olup bu haberi aldığım blog'dan bahsetmem kaçınılmaz hale geldi. Evet efendim bu şahane araba bir Fiat 500 iştiraki olup adı da Fiat 500E olmuştur. Bu güzelliğe bakıp hayran olmamak elde değil, biri beni durdursun sarılmak istiyorum....
DN: Fotoğraflar ve haber http://www.motorauthority.com/image/100409479_2014-fiat-500e adresinden alınmıştır.
15 Kasım 2012 Perşembe
Maison Martin Margiela For H&M
H&M 'in Maison Martin Margiela tasarım özel koleksiyonundan benim seçtiklerim.
DN: Ürün fotoğrafları ve fiyat bilgisi H&M Türkiye sitesinden alınmıştır. Koleksiyon sadece İstinye Park Mağazasında satılmaktadır.
14 Kasım 2012 Çarşamba
Yorgan Altı Şarkıları
Nereden çıktı bu konu hakkında yazmak bilmiyorum; fakat
benim gibi bir sürü insan olduğundan eminim . Bazen hiç dinlemediğin hatta
yaptığı işlerden hiç haz etmediğin birinin, bir şarkısı seni o kadar etkiler ki
tek yapabildiğin gizli gizli dinlemektir. Bazen kendine yakıştıramazsın, bazen
arkadaşlarının dillerine malzeme olmaktan çekinirsin. İşte yalnız kaldığın
zamanlarda dinlediğin o şarkılarla aslında bir noktada birleşiyorsundur, her
şey bunu kabul etmekle başlar önce. Bundan sonrası yalan dolan. Eğer bütün arkadaşlarınızın Pink Floyd
dinleyip dolandıkları, Rolling Stones dinleyerek uyuya kaldıkları bir dünya düşlüyorsanız
işte bu koca bir aldatmaca demektir. Bu topraklar Zülfü Livaneli ile bağıra
bağıra şarkı söyleyenlerin aynı şarkıyı İbrahim Tatlıses'ten duyunca burun
kıvırmalarına çok rastladı. Yöresel ve yerel müziği bilmeden diğer müzikleri
anlamaya çalışıyorsak geride yarım bıraktığımız bir şeyler sizce de yok mudur?
Üniversiteye başlayana kadar türkçe şarkı dahi dinlemeyen ben teyzemin
söylediğine göre 5 yaşındayken İbrahim Tatlıses filmleri izliyormuşum. İşte
benim bilinç altımda yatan sevdiğim ama sevdiğimi söylemekten utandığım
şarkılar.
DN: Ayrıca meyhaneye gidip göbek atmayı da hiç sevmiyorum o ne ya! Dertlenelim güzelleşelim...
10 Kasım 2012 Cumartesi
LOMOGRAPHY ZAMANI
Dijital fotoğraf makineleri, cep telefonları yok efendim Instagramlar , filitreler derken ortalık fotoğrafçı kaynamaya başladı. Bence fotoğrafçı olmak istiyorsan, fotoğraf filme çekilecek arkadaşım. Tabi bu durumda yok ya biz de enayiydik, artık dünyadaki pek çok ünlü fotoğrafçı bile dijital kullanıyor günaydın arkadaşım diyebilirsiniz. Haklısınız da bir şey diyemem. Ama fotoğrafın sürpriz olması da ayrı bir keyif değil miydi? Herkes fotoğrafların tab ettirilip eve geldiği dakika heyecanla başına üşüşmez miydi? Şimdi beğenilerimiz bile 5sn içinde gerçekleşiyor. Gördün, beğene bas, bekleme yapma geç! Yaşlılar gibi ah nerde o eski bayramlar geyiğine sarmıyorum. Size söylemek istediğim bir tane de filmli bir makineye sahip olsanız, sadece özel anlarda kullansanız ve bu makine sizi her seferinde şaşırtsa fena mı olur?
Bir
kaç yıl önce Lomography diye bir şey ile tanıştım. İstanbul'da değil mağazasını
bulmak satan yer bulmak bile zor oldu. Sonra bana hediye geldi falanda filanda
derken, bu sene bir de baktım ki Lomo her yeri sarmış. Tabi benim makinem
bozuldu ama siz Instagramla yeni tanışmışken ben Instagram'ı gerçek film
kalitesiyle yaşıyordum (şahıs burada havasını atmaktadır: tabi havası birazdan
sönecektir). Gerçi o zaman anladım fotoğrafçıların ne kadar zalim ve paragöz
olduklarını. Fotoğrafçılık kulübünde iken ben 5 tl verip alıyordum CD içinde
fotoğrafları. Ama İstanbul'daki fotoğrafçılar önce filmi bir ton paraya satıp, ardından yıkamayı bir ton paraya yapmaya
başlayınca makinenin fiyatı bile yanlarında ucuz kalmaya başladı. Aklımda vardı
bir dükkanım olsa ilk iş köşeye bir film yıkama makinesi koyup bu gençlerin
yaşamasına destek olacağım diye. Umarım Lomo mağazası açanlar bunu yapıyordur
yoksa bu iş zevkten çok zengin bebesi işi olarak kalır halbuki Lomo orijinal
Instagram topluluğudur ve bence bu işten zevk alan herkese hizmet etmelidir.
Sanırım, Galata'da bir mağaza mevcut bir de yanlış hatırlamıyorsam Sıraselviler'den
Çukurcuma'ya inerken bir mağaza vardı, keyfini çıkarın.
PROFİL FOTOĞRAFLARI
ŞENLENİYOR FESTİVALİ BAŞLASIN!!!
Birini buldum, diğeri muamma benim hayalim olabilir. İyi
Eğlenceler...
Lomography Gallery Store Istanbul
Adres: Şahkulu Mah. Serdar-ı Ekrem Sok. No: 5B Beyoğlu
Çalışma Saatleri: Pzt - Perş: 11:00 - 19:00; Cum - Paz: 11:00 - 21:00 E-Posta:
store.istanbul@lomography.com Telefon: +90 533 039 5370
Fotoğraflar Lomography sitesinden alınmıştır.
8 Kasım 2012 Perşembe
Gökten "The Beetle" düştü!
Eskiye
olan merak her alanda kendini göstermeye devam ediyor. Yok vintage yok retro derken
eski sevdası her alanda yeniden canlanmaya başladı. Benim gibi bir eskici
delisi için tabi bu durum oldukça zevkli ve keyifli bir şekilde ilerliyor.
Eskiyi hatırlatan her şey bende ayrı bir ilgi uyandırıyor. Gerçi bu bir akım
haline geldiğine göre etrafta benden
çokça olduğu bir gerçek. Neyse böyle lafı uzatmaktansa sadede gelmek gerek.
Fiat 500'ün hayalimde araba hatta ilk görüşte aşık olduğum yegane araba
olduğunu çevremdeki herkes bilir. Aşkıma ihanet etmiş olmayayım fakat
geçtiğimiz günlerde düzenlenen Autoshow 2012'de Volkswagen'in The Beetle
modelini görüp -ben diyim tosbağa siz diyin vosvos- bakakaldım. Tabi ben
bakarken yarı çıplak ablaların ortaya fırlayıp arabanın önüne bir sürü hanzonun
doluşmasına sebep olmalarına biraz uyuz oldum ama yine de beklemeye değdi. VW
'nin piyasadaki en sağlam arabaları ürettiğini hepimiz biliyoruz fakat pek tarz
arabaları olduğunu söylemek zordu. İşte bu noktada The Bettle'lar tarz araba
isteyen gençleri kapısında yatıracak derecede başarılı. İç tasarımından, yenilenmiş
dış görünümüne kadar The Beetle fazlasıyla ilgi ve sevgi hak eden bir araba
olmuş. Hatta bununla da kalmamış yenilenen her arabada olduğu gibi yanında
istediğiniz tarzı yaratmanız için pek çok şeçeneği de önünüze sunmuş. Fiyatlara
pahalı demek istiyorum, evet çok pahalı hatta gereksiz pahalı ama ülkede bu
vergiler oldukça adamlar ne yapsın be kardeşim. Fırsat bulursanız The Beetle'ı görün tabi beni Fiat 500'e olan aşkımdan
vazgeçirecek kadar başarılı olamadı ama içim bi' hoş oldu ne yalan söyleyeyim.
Ayrıca
bu eski arabaların yeni versiyonları madem bu kadar tutuyor bire bir aynısından
sınırlı sayıda üretip satışa sunsanıza gençler(Fiat-MİNİ-Volkswagen) belli ki
eskiye meraklı büyük bir kesim var meydanda.
Söylemeden
geçemeyeceğim sırada bence Citroen olmalı ve 2CV modelini yenileyerek piyasaya
sunmalı, sizce de zamanı gelmedi mi?
http://binekarac.vw.com.tr/the-beetle-main.aspx
Etiketler:
araba,
Auto show 2012,
citroen,
citroen 2CV,
fiat 500,
klasik araba,
mini,
the beetle,
vintage,
volkswagen,
vosvos
7 Kasım 2012 Çarşamba
BORSALİNO
Hiç canlı görmediğim; fakat Türkiye'ye gelse keşke dediğim
markalardan biri de Borsalino. Bu İtayan şapkacı kökleri 1857 yılına dayanan en
eski şapkacılardan biri. Dünya modasına yön veren İtalyan kardeşlerimizden
böyle bir markanın çıkmış olması şaşırtıcı değil. Keşke bizde böyle markalar
çıkarabilsek değil mi?
Son dönemde markaların şapka koleksiyonuna ağırlık
vermesiyle, aslında uzun zamandır unutulan erkeklerin belki de ne önemli
aksesuarı şapkalar yeniden sokaklarda sıklıkla görülür olmaya başladı. Zamanında
anayasaya bile girmiş olan şapkalardan ne ara vazgeçtik bilmiyorum ve açıkçası
bilmekte istemiyorum. Geri dönüyorlar ya bu bile beni mutlu etmeye yetiyor.
Çünkü benim gözümde saat takmak neyse şapka takmakta o. Bir erkeğin
kullanabileceği en karizmatik aksesuar. Tabi küçük şapkacıların hayatta kalması
artık pek mümkün değil. HM gibi 5TL ye gayet şık şapkaların bulunabildiği bir
ortamda ben pek gözümde canlandıramıyorum böyle bir olasılığı, ha ama umarım
olur o ayrı. Bizim ülkemizde zenginler için kalite veya moda sadece markalardan
ibaret olduğu için el yapımı şapkalara pek itibar etmeyeceklerdir. Bu durumda
bize özgü bir kayıp malesef. Neyse biz üretemesek dahi bari üretenleri takdir
edelim değil mi? Bu noktada devreye Borsalino giriyor eminim ki büyük marka
toplama mağazalarında bu marka şapkalara rasltamak mümkündür; fakat ben hiç
görmedim. İşin açıkçası italya'ya gittiğimde de göremedim Borsalino'yu çünkü
aklıma alışveriş gelmedi. Bilmeyenler için sunmayı ve tanıtmayı bir borç
bilirim. Gitmesem de, görmesem de o şapkacı hayalimdeki şapkacıdır. Tanıyın,
farkında olun yeter.
D.N: Fotoğraflar Borsalino'nun kendi sitesinden alınmıştır.
Etiketler:
borsalino,
Butik,
erkek aksesuar,
hat,
HM,
İtalyan tasarım,
köklü marka,
Moda,
şapka
TOPMAN ROCKS
Türkiye'ye gelmiş ve nedense bir kaç mağaza ile sınırlı
kalmış "Topman" gözden kaçırılmayacak kadar değerli bir marka. eğer
olurda yılbaşı ikramiyesi bana çıkarsa ülke çapındaki haklarını satın alıp hak
ettiği büyümeyi sağlamayı planladığım ilk marka demem de doğru olacaktır. Ülke
sınırları içeriside cesur diye hitap edilecek tarzı olsa dahi yeniliklere
açıksanız modanın sofrasından hem uygun hem lezzetli bir parça almak için
bundan daha iyi bir seçim olmaz. Ruhu olan bir marka görmek isteyenler
Topman'in kapıları sizleri bekler. Korkmanıza gerek yok, öncüler her zaman
kazanır...
ROCK
yeni parfüm reklamı
6 Kasım 2012 Salı
Serra Yılmaz sevilmez mi hiç!
Sevdiğim şeyleri anlatacaksam eğer sevdiğim kişileri buradan
eksik etmemem gerektiğini düşünüyorum. Ve evet sevdiğim kişilerin başında gelen
kişilerden biri Serra Yılmaz. Hepiniz gibi bende Serra Yılmaz ile Ferzan Özpetek
filmlerinde tanıştım ya da öyle sanıyordum desem daha doğru olacak. Çünkü Serra
Yılmaz çok daha fazlası o Şekerpare, Anayurt Oteli, Tersine Dünya gibi
filmlerin usta oyuncusu. Oyunculuğu hakkında övgüler yağdırmak isterim fakat
buna pek ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Filmografisine ve dünya çapında ürettiği
başarılı işleri inceleyerek bunun farkına varabilirsiniz. Eğer hala tanışmadıysanız
buradan http://www.imdb.com/name/nm0948012/
bütün filmlerini sırayla izlemenizi tavsiye ederim. İzledikçe sevecek, sevdikçe
daha fazlasını isteyeceksiniz ve bir gün sizde benim gibi bir sonraki filmini
izlemek için sabırsızlıkla bekleyeceksiniz ya da keşke Ferzan Özpetek ile yeni
bir film daha yapsalar diye umut edeceksiniz.
İnsanların asıl bilmesini istediğim şey benim tanıdığım Serra Yılmaz'ın
ne kadar şahane bir insan olduğu. Geçenlerde Facebook duvarıma düşen bir
kötüleme yazısı gördüm ve şoka girdim. Sonra bu insanlar dinlemeyi ne zaman öğrenecekler
yine ne oldu acaba diye kendi kendime düşündüm. Serra Yılmaz'ın savunmasını
yapmak bana düşmez ama benim gözümle görmenizi sağlarsam ne mutlu bana. Bir kaç
yıl önce Yüksek lisans yaparken satış danışmanlığı yaptığım bir mağazada
tanıştım kendisiyle o kadar güler yüzlü o kadar sıcak kanlıydı ki bütün ekip
olarak herkes bayılmıştı kendisine. Sonra tezimi Anayurt Oteli üzerine
hazırlayacağım kesinleştiğinde Serra hanım ile bir kez daha karşılaştım ve
tezim için benimle röportaj yapıp yapamayacağımı sordum, bir saniye bile
düşünmedi . O kadar sıcak kanlı ve samimi bir insan ki, bana yurt dışına
çıkıyorum dönüşte haberleşelim dedi. Havalimanından iner inmez beni aradı ve
röportaj yapmak için aynı güne saat verdi. Şimdi anlatınca bu size ne var canım
bunda gibi gelebilir. Fakat bunun ne kadar önemli bir şey olduğunu tez dönemi
üniversite hocaları dahi sizi aylarca süründürüp çok yoğunum diyip başından
savdığında anlayabilirsiniz ancak. Ki
bunu yapan kişinin ne kadar yoğun çalıştığını tahmin bile edemezsiniz. Dinleme
süresinden kısıp, benim ödevim için zaman ayırmıştı bu bence büyük bir olaydı.
Bu anlattığın Serra yılmazın sıcak kanlı, mütevazi tavrının sadece küçük bir
örneği. Serra Yılmaz'ı sevmek zorunda
değilsiniz ama onun kocaman bir kalbi olduğunu görmezden gelmek nankörlük
olacaktır.( Ey Serra Yılmaz'ı kötüleyenler kalbinizin üstüne örttüğünüz örtüyü
kaldırdığınız gün siz de onun alçak
gönüllüğüne biraz yaklaşabilirsiniz belki.) Ve kısacası böyle bir insanla tanışmış olduğum için buradan hayata teşekkür
etmeyi bir borç biliyorum diyerek bitireceğim yoksa sayfalarca yazabilirim. Serra Yılmaz sevilmez mi hiç?
(Fotoğrafları internetten buldum sanırım bir tanesi Mehmet Turgut ama diğerlerini bilmiyorum bilen varsa yazsın belirtmeden geçmeyelim.)
(Tez dönemimde beni evinde ağırlayan usta sanatçı Macit Koper'i de unutmamak gerekir tabi ki)
31 Ekim 2012 Çarşamba
FERZAN ÖZPETEK VE ŞARKILAR
En sevdiğim Türk yönetmen Ferzan Özpetek, aynı zamanda en sevdiğim
kültüre sahip ülkenin de yönetmeni.
İtalyan-Türk karışımı olmaktan gelen kültürel birleşimin belki de bugüne
kadar ortaya çıkan en şahane örneği "Ferzan Özpetek Filmleri" dir. Aslına
bakarsanız Filmlerin her birini göz önüne alıp tek tek övgüye boğar ve altına
imza atarım; fakat benim burada dikkat çekmek istediğim şey bu filmlerin şahane
müzikleri. Henüz görmedim ki bir Ferzan Özpetek film müziği sıradan olsun. Eski
İtalyanca şarkılardan, ruhun en iyi aynası Sezen Aksu'ya kadar filmleri
devleştiren şarkılardan bahsedeceğim size. Yıllar önce, ergenlik yıllarımda, yabancı şarkılara
ilgi duyduğum zamanlarda: Bir film izledim düşüncelerim değişti diyenler vardır
ya işte ben onlardanım. Türkçe şarkıları ender dinleyen ben o dönemlerde kolay
kolay karşıma çıkmayacak bir şarkı ile
tanıştım: "Bu Akşam Bütün Meyhanelerini Dolaştım İstanbul'un". O
zamanlar farkında değildim belki ama şu anda en çok sevdiğim sanat müziği
parçalarından birini Hamam filmi sayesinde keşfetmiş oldum böylece. Tabi bu keşifler
sadece Türk müziği ile sınırlı kalmadı. Gracias a la Vida , Historia De Un Amor,
Ma Che Freddo Fa, Una Notte A Napoli ve aklıma gelmeyen pek çok klasikleşmiş şarkıyı
yine en sevdiğim yönetmen sayesinde tanımış oldum. Bütün bu şarkıların en
önemli özelliği bence dünyanın neresinde olursanız olun tek bir kelimesini
anlamasanız dahi hissediyor olmanız. Bu şarkılar söylemekle yetinmez, size
hissettirir. Bir Ferzan Özpetek filmini izlemek aslında size farkında
olmadığınız güzellikte şarkıların ve müziklerin bulunduğu gizli kalmış bir
mabedin kapısının sunulması gibidir. Kapıyı açmakta, açmamakta size kalmış. Ama
sözlerimi yanlış anlayıp nostalji her
zaman satarın arkasına saklanmış kolaycıların filmlerinden sanmayın. Due Destini, Gocce Di Memoria, Kutlama, Birdenbire,
50 Milla gibi şarkılar bu filmler için
yapılmış muhteşem çalışmalardır. Ve her biri gözden kaçmayacak kadar
değerlidir. Kısacası Ferzan Özpetek filmleri sadece izlemek yetmez. Filmleri
dinleyin, eminim sizde benim gibi hissedeceksiniz...
Etiketler:
50 Milla,
Birdenbire,
Due Destini,
Ferzan Özpetek,
Gocce Di Memoria,
Gracias a la Vida,
Historia De Un Amor,
İtalyan,
Kutlama,
Ma Che Freddo Fa,
Mine Vaganti,
Nina Zilli,
Sezen Aksu,
Türk,
Una Notte A Napoli
3 Ekim 2012 Çarşamba
" To Rome With Love "
ROMA'YA SEVGİLERLE
Roma ah Roma. Roma'ya Sevgilerle filmini sabırsızlıkla beklemenin
en büyük sebebi; Woody Allen yönetmenmiş, Barselona Barselona çok güzel filmmiş
yok efendim Paris'te Bir Geceyarısı'ndan sonraki film için heyecanlanıyormuşum
yalan dolan. Beni heyecanlandıran şey en büyük sebep Roma ve Roma'nın ne kadar
şahane bir şekilde sunulacağı. Bu hevesle ayaklarım kaba etlerimi okşaya okşaya
koştum salona. Filmi beğenen olur, beğenmeyen olur ona bir şey diyemem ama ben
aradığımdan fazlasını buldum.Özetle Roma'yı! Film tabii ki sadece Roma'dan
ibaret dersem büyük haksızlık etmiş olurum ortada oldukça başarılı zeka ürünü
bir komedi filmi var. Her yönüyle bir Woody Allen filmi var sonuçta karşıızda. Woody
Allen'nın En iyi filmi demek haksızlık olur; fakat tatmin edici düzeyde bir
başarı olduğu kesin.
To Rome With Love 1-
Espirilerin beyinle yapılması.
To Rome With Love 2-
Roma'yı gezmek için 1 haftanın bile az olduğunun farkına varılması.
To Rome With Love
3.Lancia'nın Fiat'tan daha önde olması.
To Rome With Love 4.İç
sesin her zaman haklı olması.
To Rome With Love 4,5-Önce
seni öldürmek isteselerde, başarının ardından dost olunması.
To Rome With Love 5-
Operanın güzel olması.
To Rome With Love 6-
Arnavut kaldırımlarını İstanbul'da bozup asfalta dönüştürenlerin Allah'ından
bulacak olması.
To Rome With Love 7-
Seksi olan her şeyin İtalyan olması.
To Rome With Love
8-Köylünün, şehirliden güzel olması.
To Rome With Love
9-Roma'nın hangi ucundan bakarsan bak eşsiz bir manzarası olması.
To Rome With Love 10-
Roma'dan her ayrılışın, mutlaka bir geri dönüşü olması.
18 Eylül 2012 Salı
Pantolon Mevsimi "Cheap&Nice"
Eskiden erkekler için giyilebilecek sadece bir kaç renk
vardı. Neden bir kaç renk? Neden renkli giyinmek sadece kadınlara özgü kabul
edilmişti? Gibi bir çok soru var aklımda hala. Aslında hala böyle düşünen
kişiler yok değil. Yeni jenerasyon içinde dahi renkli giyinen erkeklere laf
atan bir grup kendini fazla erkek sanan bilinçsiz güruh mevcut. Neyse ki
markalar bu tabuları birer birer aşıyor ve koleksiyonlarında erkekler için daha
fazla renk seçeneğinin olduğu pantolonları satışa sunuyorlar. Pantolonda sadece
lacivert, siyah, gri v.b. renkleri tercih etmek zorunda kalan erkekler artık
istedikleri renkte pantolon bulabiliyorlar. Gerçi bu konuda en büyük cesareti
sanırım Aşk-ı Memnu dizisinde kırmızı pantolon giyerek Kıvanç Tatlıtuğ
gösterdi; ardından renkli pantolonlar daha fazla sahnede ki yerini almaya
başladı. Ben bu durumu gayet sevdim açıkçası. Erkek adam renkli giyer mi diye
mırıldanan sivriler kenara çekilsin devir erkeklerin kendini gösterme devri.
H&M'in Türkiye'ye gelmesi şahane oldu giyim kuşama bakış açımız değişti
böylece. H&M'in bu erken kış dönemi için satışa sunduğu bazı pantolonlar
seçtim, yoksa bu kış cinlerin (kotların) papucu dama mı atılıcak? Yeni sezon
açılsın; Pantolonlar çıksın meydane hepsi bir birinden şahane...
DN: Fotoğraflar H&M'in Türkiye sayfasından alınmıştır.
14 Eylül 2012 Cuma
Altıncı Cadde
Bilmiyorum nedendir Vintage denen şeyi çok seviyor olmama rağmen
80'ler ve 90'lar arasındaki bir dönemden
nefret ediyorum. İğrenç kıyafetler, oldukça kötü tasarımlı arabalar,
birbirinden çirkin hastane ruhu taşıyan binalar, kabuslarımla yarış edecek
nitelikteki şarkılar... Kısacası tam tarih belirtememekle birlikte, bir dönem
bütün insanların büyük bir histeri salgınına yakalandığını düşünüyorum. Tabi
geçmiş peşimizi bırakmadığı gibi zevksizliğini de birlikte sürükleyebiliyor.
Büyük oradan iyileşme gösterse de, estetik yoksunu durumlar günümüzde hala
devam ediyor bkz.Galata köprüsü
altındaki ne idiğü belli olmayan kafe-bar konseptler. Seri üretimin tüm zevksizliğine rağmen farklı olanı sunan
bir site ile karşılaşınca ne yalan söyleyeyim heyecanlandım. Altıncı cadde,
fark yaratmak isteyen, birbirinden estetik ürünler sunuyor. Her evde artık
karşımıza çıkan çek-yat, baza, fiskos masası ve sehpa gibi çirkin eşyalar için
kaliteli alternatifler sunan oldukça başarılı bir site. Fiyatlar biraz hayal
kırıklığı olsa dahi İkea tek tipçiliğinden kurtulmak için bir fırsat niteliği
taşıdığı su götürmez bir gerçek. Evinizi içinden 3 ev çıkacak şekilde eşyayla
dolduracağınıza, aynı bütçeyle tek ev ama daha şık bir ev ortaya çıkarmanız
mümkün. Piyasada eksikliği hissedilen bir boşluğu dolduracağına inandığım
Altıncı Cadde'yi tavsiye etmekten mutluluk duyarım.
DN: Resimler Altıncı Cadde'den alıntıdır.
Yeni Bakış Yeni Gözlükler
Bundan 21 yıl önce doktor gözlük takmam gerektiğini
söylediğinde "dört göz olacağım" diye ağlamaya başladım. O saçma
sapan an hala hafızamda. Çünkü çocukların yetişkinlerden daha acımasız
olduğunun farkındaydım ve dört göz olmaktan çok bana dört göz diyecekleri için
ağlıyordum. Aradan yıllar geçti ve gözlüğüm benim ayrılmaz bir parçam oldu,
özetle zorunluluktan güzel bir aşk doğdu. Birbirimizden hiç ayrılmıyoruz. Hatta
son zamanlarda gözlük artık "cool"
kabul edilen bir aksesuar. Sağlıklı olanlar bile numarasız cam olan gözlükler
takmaya başladı bkz. Hipster. Peki gözlük ne zaman çirkin, ne zaman güzel kabul
edilmeye başlandı? İnanın bu sorunun cevabını bende bilmiyorum. Eminim ki hala
gözlüğü çirkin bulanlar vardır. Eminim ki hala kendisine dört göz denilince
üzülen çocuklar da vardır; fakat ben artık onlardan biri değilim. Öncelikle
resimlerini gördüğünüz güzel şeylere çirkin demek bana göre vicdansızlık.
Ve yine bana göre dört göz yoktur, yanlış seçim vardır. işi uzmanına bırakmak
gerekirse
bu link seçimlerinizde yardımcı olacaktır ama bence en iyi
gözlük gözlükçü de bulunur. Tabi paragöz, her taktığın gözlüğe çok yakıştı diyen,
elindeki modellerden 5 tanesini gösterip hepsi bu diyen, en pahalı olanı seçip
bence bunu almalısınız diye ısrar eden, ilk önce değerinin üç katı fiyat
söyleyip ısrar ettikçe fiyatı düşüren iğrenç gözlükçülerle uğraşmayı göze
almanız gerek. Ben kendi beğendiklerimi seçtim , fotoğrafları bu yazının
yakınlarında olmalı. Sizde ne istediğinizi bilirseniz, eminim gözlüğünüz sizin
en sevdiğiniz aksesuarınız olacak. Ha bu arada en son aldığım gözlüğe ilk önce
herkes iğrenç dedi; şimdi ise çok güzelmiş diyor. Unutmamak gerek güzellik
daima değişen bir algı, en doğru kılavuz yine kendinizsiniz.
DN: Gözlükler gerçek hayatta değişiklik gösterebilir, aldanmayınız...
28 Ağustos 2012 Salı
Cheap & Nice
Etiketler:
Alışveriş,
Bershka,
Cheap,
Erkek,
erkek aksesuar,
Giyim,
He by Mango,
HM,
Mavi,
Moda,
Nice,
Pantolon,
Pull and Bear
23 Ağustos 2012 Perşembe
Bir İtalyan Rüyası "Fiat 500"
Güneş hem doğarken hem batarken güzeldir. İtalya, güneşin güzelliğini aydınlattığı cennet, benim için rüya. Bu bir İtalya rüyası. Daracık sokakları, kayalıkların üzerine kurulmuş eşsiz manzarasıyla büyüleyen kasabaları, lezzetli yemekleri, tasarımın ve zarafetin baştan çıkaran birlikteliği kısaca yaşama sevinci ve tabi ki "Fiat 500". O, İtalya sokaklarında tüm dikkatleri üzerinde toplayan küçük, zarif kıvrımları olan, ufak tefek ama alımlı bir İtalyan. Zamana inat, yaşlandıkça güzelleşen ve alımlılığından hiç bir şey kaybetmeyen bir İtalyan güzeli. 1950'de çıktığı yolculuğu formunda değişimlere neden olsa dahi hala eski cazibesiyle dünya üzerinde etkisini koruyan bu sevimli aracı bilmemek, tanımamak, güzelliğinden etkilenmemek eksik kalmak demektir. Yola çıktığında dikkat çekici olmak isteyenlerin tercihi "Fiat 500" hayalimdeki araç olmaya devam edecek...
Türkiye
: 37.300TL'den başlayan fiyatlarla.
İtalya
: 11.850€'dan başlayan fiyatlarla.
USA:
15.500$'dan başlayan fiyatlarla.
UK:
9.960 £'dan
başlayan fiyatlarla.
Hollanda:
11.995€'dan başlayan fiyatlarla
Almanya:
11.600€'dan başlayan fiyatlarla.
Fransa:
11.900€'dan başlayan fiyatlarla.
Yunanistan:
12.450€'dan başlayan fiyatlarla.
Portekiz:
14.075€'dan başlayan fiyatlarla.
İspanya:
9.950€'dan başlayan fiyatlarla.
Polonya:
39.990PLN yaklaşık olarak 10.000€'dan başlayan fiyatlarla.
Japonya:1.950.000
JPY yaklaşık olarak 20.000€'dan başlayan fiyatlarla.
18 Temmuz 2012 Çarşamba
SAHİL BALIKÇILIK
Avcılar trafik işkencesini atlattıktan hemen sonra yol
açılır ve bir bakarsınız ki “Kumburgaz”dasınız. Önce vay iki günlüğüne de olsa
kendimi Akdeniz kasabalarından birinde gibi hissediyorum dersiniz, ta ki denizi
görene kadar. Ya da kaldığınız otelde havuz başında düğün vardır bla bla bla…
Neyse Kumburgaz özetle görüntü itibariyle güzel, tatil için iğrenç bir yermiş
bunu altyazı olarak belirtmek isterim. Gelelim asıl konumuza, yani E-5
kenarında konumlanmış küçük aile
işletmesi bir balıkçıya. Sahil balıkçılık bir aile işletmesi, bütün aile bir
fiil lokanta içerisinde çalışıyor. O kadar sıcak insanlar ki daha siparişleri
vermeden bakışlarıyla içiniz ısınıyor. Yemekler ayrı leziz! Eğer Kumburgaz’ın o
iğrenç yosun dolu denizi, hizmet konusunda beş para etmeyen adı büyük otelini
görmezden gelirsek bu balıkçı dişe dokunur tek bahane olabilir benim için. Lüks
düşkünü, ay ben böyle ayak altı bir yerde yemek yemem diyen, burnu havada, ne
oldum delisi bir insansanız buradan uzak durun; fakat ben salaş ve sıcak ortamları
severim, yemekte güzelse benim kalbimi fetheder diyorsanız Kumburgaz’a
gelmişken burayı kaçırmayın derim ben.
Q: Her şey hoş güzel; fakat yenmiş yemeklerin fotoğrafını niye çektin.
V: Ne yani o leziz yemeklerin önce fotoğrafını çekip sonra
mı yeseydim.
Q: Evet.
V: Benim alnımda enayi mi yazıyor?
Q: Hayır.
V: Aldın sen cevabı
16 Haziran 2012 Cumartesi
Ah Güzel Sorrento
Aradan çok zaman geçmedi; fakat ben yinede özledim
Sorrento'yu. Leziz yemekleri, her adımda her üründe karşımıza çıkan limonu, özlemek
için havası bile yeterli olur kanımca. Hayatımda ilk kez tavşan eti yediğim ve
şu anda vicdan azabı çekmeme neden olan deneyim bile bu durumu değiştirmiyor.
İtalya sınırları içerisinde yediğim en iyi ikinci makarna ve yediğim kesinlikle
açık ara farkla en iyi limonlu dondurma. Daracık sokakları, dağ (ya da tepe
ayırt edemedim şimdi) yamaçlarına yapılmış sevimli evleri, heykellerle süslenmiş
parkı. Küçücük balkonunda oturup palmiye
manzarasını izlediğim, sevimli otel ve sahibi. Evet ülkem sınırları içerisinde
Çeşme, Alaçatı gibi yerler dururken ne gerek var Sorrento'ya diyebilirsiniz;
ama var. Sırf o italyan tarzının tatil beldesi kavramına kattığı tat için dahi
gerek var Sorrento'ya. Sonbahar gibi
İtalya'nın en güzel olduğu bir zaman diliminde gittiğim için sokaklarında huzur
bulduğum küçük bir anı benim için, sadece anı olarak kalmamasını hayal ediyorum
şimdilik.
Q
Herşey turistik
burada da yahu.
V
Eee, parayı veren
düdüğü çalıyor ne de olsa.
Q
Öyle olsa da, kendine
has havasından hiçbir şey kaybetmemiş.
V
Ben fazla sıradan
buldum burayı.
Q
Bende sokakşarında
bisiklet sürdüğüm, iki katlı küçük evimde yaşadığım. Öğleden sonra denize
gidip, geldiğim bir yaşlılık hayaliyle aşık oldum buraya.
V
Bende aynı hayali
çocukluğumda olsaydı keşke diye kuruyordum.
Q
Tam ortada
karşılaşmışız demektir bu, bundan sonra uzaklaşma dönemine gireceğimizin
kanıtıdır bu.
V
Laga luga yapma bana.
Git şuradan bir limonlu dondurma al yiyelim.
23 Mayıs 2012 Çarşamba
Mucize Lezzetler
Yemek tarifleriyle sanat eserleri çıkaran kadın.
Neden bu program hakkında yazmayı tercih ettim bilmiyorum. Dahası
neden tam format değişikliğine gitmeyi planladığım düşüncelerin üzerinden geçen
bir kaç günün ardından, tavsiye etmek için bir tv programını; özellikle bir
yemek programını seçtim hiç bilmiyorum. Yemek yapmayan biri olarak neden yemek
programı izlediğim ise büyük bir muamma. Fakat şundan kesinlikle eminim ki
Refika Birgül bir sanatçı. Yemek tariflerini hatta lezzetlerini geçtim. Aslında
günlük yaşamda kullandığımız, çoğu zaman
kenara attığımız malzemeleri sunum için kullanan. Renkleri birbirleriyle
ahenkli bir biçimde harmanlayan bir usta. (Hani sanatçıydı, ustalık nerden
çıktı diyenlere: Evet her sanatçı bir
ustadır benim gözümde. ) Yaptığı yemekler lezzetli veya değil bilemiyorum;
fakat kesinlikle programın sonunda
yemekler yendiği zaman içim gidiyor. O estetik görüntüyü bozmaya nasıl
kıyıyorsunuz be diye bağırmak istiyorum tabi bir diğer yandan da hak vermeden
edemiyorum. Peki şimdi durup
düşündüğümde Refika Birgül'ün reklamını kim yaptı, ben görmedim. Bir kitabı
vardı görmüştüm (gerçi kitap bastırabilmek mucize şu dönemde o ayrı bir konu),
peki başka? İşte burada da ayrı bir beceri mevcut fark edilebilir olmak.
İngilizlerin Jamie'si varsa, artık bizimde REFİKA'mız var.
Q: Olum neden yemek programı izliyorsun, açta haberlere
bakalım.
C: Burası zaten haber kanalı az beklersen izlersin.
Q: E, bu yemekleri yapan kadın Kıbrıslıymış.
C: N'oldu ilgini mi çekmeye başladı.
Q: Hayır, neden şivesi yok diye şaşırdım.
C: Mantığa bak! Sende Karadenizlisin sende neden şive yok?
Q: Doğru. Karnımı acıktırdın, cezalısın git bana sandviç
yap.
C: Bir sus ya.
Q: Hıı zaten dünya meselesi dönüyor dimi orada. Sanki bir
kere yemek yapmışlığın var da, kadın gibi oturmuş yemek programı izliyorsun.
C: Aşçıların çoğu erkek biliyorsun değl mi, geyiğine
girmeyeceğim seninle.
Q: Neyse sustum otur izle.
C: Ya sabır.
Bir süre sonra.
Q: Acaba bekar mıdır?
C: Yuh, bakış açısına bak.
Q: Espri yaptım be, ne kızıyorsun. Yemekler çok güzel
gözüküyor baksana. Ohhh mis gibi yediler bile.
C: Yani bir program zevkim var, onun da içine taş koydun.
Ayrıca espri olmasa ne olur sen hiç sanatçının, odun severini gördün mü?
İlgilenenlere: http://www.refikaninmutfagi.com/
www.idefix.com
Etiketler:
Jamie Oliver,
Mucize Lezzetler,
NTV,
Program,
Refika Birgül,
Şef,
Tv,
Usta,
yemek,
Yemek tarifi
17 Mayıs 2012 Perşembe
Külhanbeyi Müzikali
Q: Gelecek sene bu
oyunu izleyemeyecek miyiz şimdi biz?
Z: Oynanır, oynanır merak etme.
Q: Eğer oynanmazsa izlemeyenler için büyük kayıp.
Z: Onlarında çok umurundaydı ya zaten.
Q: Olmalı. Zamanında Aşk hastası diye bir oyun vardı,
bilirmisin?
Z: Hayır.
Q: İşte bence bu yüzden çok şey kaçırmışsın demektir. Eğer
ben bu oyunu izlememiş olsaydım işte o zaman ben çok şey kaçırmış olacaktım.
Z: Gelecek sene oyun oynamazsa o çarıkları satarlar mı
acaba?
Q: Kasap, koyun ilişkisine yeni bir boyut kattığını söyleye
bilirim şu anda.
Z: Ne var ya gözüm kaldı.
Q: Oyunun sonunda söylenen "Biz bize benzeriz" cuk
diye bir ses çıkardı duydun mu?
Z: Haha çok espritüelsin canım be.
Q: Oyunculara ne demeli, fesi çıkarınca keli görünen abi
gayet iyiydi. Bence Bakırköy belediye tiyatrosu için şahane bir oyuncu ki Aklı
Havada oyununda da gayet başarılı bir iş çıkarmıştı.
Z: Valla benim favorim neydi şu dangalak katibin adı yahu.
Q: Anladım şu gözlüklü olanı diyorsun. Sahi neydi.
Z: Duyanda oyunu izleyeli bir ay oldu sanacak şimdi çıktık be oyundan.
Q: Münir Rüştü Bey.
Z: Bingo! İşte ben ona bayıldım.
Q: Dekor, özellikle müzik
ve kostüm. Ah birde boğulmasaydık o sis bulutunda. Yok yok usta işi bir
oyundu.
Z: Yine gelelim, seneye yine gelelim.
Q: Aman biz bize benzemeyelim
de geliriz üstadım, yine geliriz...
8 Mayıs 2012 Salı
24 Saatin var! "DÖRDÜNCÜ BRIEF"
DÖRDÜNCÜ BRIEF :
Digiturk Erotik Paket - 6 Ay HD hediyeli
Erkeklere yönelik bu kampanyada erotik paket satmanı bekliyoruz.
Fırlama ama okuyanı rahatsız etmeyecek bir çalışma olsun.
Ayrıca, genel olarak Digiturk'te içeriğin zenginliği ve niteliği üzerine gidiyoruz. Çünkü bu, bizi rakiplerden ayrıştıran en büyük kozumuz.
Özetle: "Kaliteli içerik. Üstelik 6 ay HD kalitesiyle!"
İş kalemleri:1. Digiturk üyelerine mailing
2. Erkek ve spor sitelerine banner çalışması
ELİMİZDEKİ İMKANLAR SINIRLI 24 SAAT İÇİNDE İŞE YARAR TEK PROGRAM PAİNT OLUYOR BÖYLECE.
Digiturk Erotik Paket - 6 Ay HD hediyeli
Erkeklere yönelik bu kampanyada erotik paket satmanı bekliyoruz.
Fırlama ama okuyanı rahatsız etmeyecek bir çalışma olsun.
Ayrıca, genel olarak Digiturk'te içeriğin zenginliği ve niteliği üzerine gidiyoruz. Çünkü bu, bizi rakiplerden ayrıştıran en büyük kozumuz.
Özetle: "Kaliteli içerik. Üstelik 6 ay HD kalitesiyle!"
İş kalemleri:1. Digiturk üyelerine mailing
2. Erkek ve spor sitelerine banner çalışması
ELİMİZDEKİ İMKANLAR SINIRLI 24 SAAT İÇİNDE İŞE YARAR TEK PROGRAM PAİNT OLUYOR BÖYLECE.
DN : Bu yazıda (24 saatin var!) geçenler hayal ürünü
olup, bir ajansın ön görüşme briefleri için 24 saatte hazırlamam istenen eski
çalışmalardır. Adı geçen Markalar ve Ajanslar ile hiçbir ilgisi yoktur. Ayrıca fotoğraftaki hanımefendi 24 saat içerisinde bulabildiğim tek şuh kadındır. Kendisini tanımam, konuyla alakası yoktur. Markayla ve erotizmle hiç mi hiç alakası yoktur. (DİKKAT)
24 Saatin var! "ÜÇÜNCÜ BRIEF"
ÜÇÜNCÜ BRIEF :
ELİMİZDEKİ İMKANLAR SINIRLI 24 SAAT İÇİNDE İŞE YARAR TEK PROGRAM PAİNT OLUYOR BÖYLECE.
Atlasjet İran (Tahran) seferlerine başladı.
Yapacağın çalışma hem bu uçuşların duyurusu niteliğinde, hem de bu
seferlerdeki jetmil kazanımını duyurmak amacı ile yapılıyor.
İş kalemleri:
1. Jetmil üyelerine mailing
2. Atlasjet.com için banner çalışması
3. Jetmil.com için banner çalışmasıELİMİZDEKİ İMKANLAR SINIRLI 24 SAAT İÇİNDE İŞE YARAR TEK PROGRAM PAİNT OLUYOR BÖYLECE.
DN : Bu yazıda (24 saatin var!) geçenler hayal ürünü
olup, bir ajansın ön görüşme briefleri için 24 saatte hazırlamam istenen eski
çalışmalardır. Adı geçen Markalar ve Ajanslar ile hiçbir ilgisi yoktur.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)